PDF Formatında indirmek için tıklayınız.
Hazırlayanlar
Ferda Fahrioğlu Akın
Nihal Kocabay-Şener
Pınar Şentürk
Sunuş
Bu rapor, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dayanışma Ağı’nın (AĞ-DA), “Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilme Kararına Karşı Toplumsal Cinsiyet Temelli İnsan Hakları Mücadelesini Güçlendirmek” başlığı altında düzenlediği bir dizi etkinlik kapsamında 10-11 Temmuz ve 19 Ağustos 2021 tarihlerinde gerçekleştirdiği, İstanbul Sözleşmesi’nin kamuoyunda tartışmaya açılması ile birlikte kadın ve LGBTQ+’ları hedef alan nefret söylemi ile mücadele stratejilerinin tartışıldığı iki atölyede dile getirilen önerileri içermektedir. Atölyelere, medyada nefret söylemi ve İstanbul Sözleşmesi üzerine çalışan akademisyenler, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, feminist, queer ve alternatif medya mensubu gazeteciler katılmıştır. Bu atölyeler serisi, Civil Rights Defenders ve Humboldt Üniversitesi Center for Comparative Democracy’nin desteğiyle gerçekleştirilmiştir.
Çerçeve
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamasının ve Sözleşme’nin TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girmesinin ardından geçen süreçte, siyasal arenadaki otoriterleşme ve toplumu muhafazakâr, ataerkil değerler esasında dönüştürme girişimlerinin hız kazanmasıyla birlikte İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlara ve LGBTQ+’lara yönelik kazanımlarının da tartışmaya açıldığına tanık olduk. İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması, iktidarın toplumsal cinsiyet politikaları alanındaki tüm kazanımı geri çevirmeye yönelik hamlesini anlayabilmek bakımından bir dönüm noktasıydı. Bu süreçte, özellikle 2019 yılından itibaren tarikatlarla ilişkilendirilen isimler, siyasetçiler ve gazeteciler eliyle İstanbul Sözleşmesi karşıtı görüşler LGBTQ+’ları ve kadınları hedef alan nefret söylemi aracılığıyla meşrulaştırılmaya çalışıldı: İslamcı- muhafazakâr gündemleriyle tanınan gazetelerdeki köşe yazarları, nefret söyleminin harekete geçirilmesinde ve normalleştirilmesinde aktif ve saldırgan bir rol oynadılar. İktidar çevresinden siyasetçilerin de katkısıyla yaygınlaştırılan bu söylemler sosyal medyada LGBTQ+’ları ve kadınları hedef alan kampanyalara aracılık etti, iktidar tarafından desteklendiği anlaşılan “trol hesaplar”ın gündemine girdi. Böylece LGBTQ+’ları ve kadınları hedef alan, İstanbul Sözleşmesi’nin koruduğu ev içi şiddetle mücadele araçlarını, yasal yolları ve süreçleri gayr-ı meşru addeden bir dil, iktidar yanlısı gazeteler, televizyon kanalları ve sosyal medya hesaplarında olağanlaştırıldı, kadın ve LGBTQ+ hareketinin bugüne kadar elde ettiği kazanımlar bu dil aracılığıyla geçersiz kılınmaya çalışıldı.
Gelişmeler, bizlere iktidar çevrelerinin toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı hamlelerinin İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılması ile son bulmadığını, kadın ve LGBTQ+ hareketlerine yönelik saldırıların devam edeceğini düşündürmekte. Bu noktada, iktidar çevrelerinin kendi denetimlerindeki medyayı kadın ve LGBTQ+ haklarına karşı politikalarını ve uygulamalarını meşrulaştırmak için etkin biçimde kullanmaya devam ettiğini görüyoruz. Bu iki atölyeyi, iktidar tarafından kontrol edilen medyanın kadınların ve LGBTQ+ hareketlerinin kazanımlarını tersine çevirmeye yönelik bu hamleleri olağanlaştırma, haklılaştırma girişimlerine karşı alternatif strateji önerileri geliştirmek, ortak güçbirliği
alanları oluşturmanın yolları üzerine birlikte düşünmek ve nefret söylemi ile mücadelenin yeni ve alternatif mecraları, yordamları üzerine tartışmak için düzenledik.
Türkiye’de medya çalışmalarında anaakım olarak ifade edilen medyanın artık kavramsal karşılığının bulunmadığını görüyoruz. Anaakım medyanın mülkiyet yapısındaki değişim, siyasal iktidarın uyguladığı baskılar ve yönlendirmeler, medyanın konumu ve söylemi üzerinde belirleyici rol oynamakta.Böyle bir medya atmosferinde, İstanbul Sözleşmesi Türkiye’deki cinsiyet eşitliği karşıtı grupların hedefi haline gelirken bu karşıtlığın medya tarafından da kışkırtıldığına şahit olmaktayız. Siyasal iktidar tarafından da desteklenen cinsiyet eşitliği karşıtı söylem ve LGBTQ+’lara yönelik nefret söylemi, iktidar yanlısı medyada geniş yer bulurken kadınlar ve LGBTQ+’ların hak arayışlarına ilişkin haberler ya göz ardı edilmekte ya da ayrımcı ve nefret söylemini içeren bir dil ile yansıtılmakta. Diğer yandan İstanbul Sözleşmesi’ni ve daha genel perspektifle bakıldığında toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan haber kaynaklarına iktidar yanlısı medyada ya hiç ya da çok sınırlı yer verilmekte. Bu durum çokseslilik, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir medya ortamında aynı zamanda toplumsal cinsiyet kaynaklı eşitsizlikleri körüklemekte.
Bu rapora kaynak oluşturan iki atölyede, bu sorunlardan yola çıkılarak iktidar yanlısı medyanın İstanbul Sözleşmesi’ne ve Sözleşme’nin koruduğu haklara yönelik saldırısı karşısında alternatif basının, feminist ve queer medyanın mücadele yordamları, alternatif stratejileri üzerine deneyimleri tartışmaya açılmış ve olası güçbirliği alanları, yeni strateji önerileri üzerine konuşulmuştur. Atölyeler sonucunda ortaya çıkan öneriler aşağıda sıralanmaktadır.