OHAL Sonrasında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Mücadelesi ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Araştırması Raporu Yayınlandı!
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) ile birlikte, Türkiye’de farklı dönemlerin özelliklerine paralel olarak çeşitli formlarda kendini gösteren otoriterliğin yeni bir ivme kazandığı açıktır. Özellikle Gülen cemaatinin darbe girişiminin ardındaki terör örgütü olarak ilan edilmesiyle birlikte örgütle organik bağı olduğu iddialarıyla kamu kurumlarından tasfiyesiler başlamıştır. Kanun hükmünde kararname (KHK) eklerinde isimleri ilan edilerek kamu görevinden çıkarılanlar, yalnızca cemaatle ilintili olanlarla sınırlı kalmamıştır. Darbe girişimi, AKP iktidarının ideolojik tercihlerine ters düşen bütün kesimlere karşı topyekun bir mücadelenin başlatılması için gerekçe oluşturmuştur.
OHAL rejimi, iktidarın terörle topyekun bir mücadele gerekçesiyle devletin zor aygıtını toplumun farklı kesimlerine karşı hızla harekete geçirebilmesine olanak sağlamıştır. “Hükümete karşı olmanın” veya “hükümetin değişmesi için muhalefet etmenin” hem iktidar temsilcilerinin konuşmalarında, hem de düzenleyici metinlerde, kanun hükmünde kararnamelerde, terör faaliyeti olarak adlandırılması, birbirinden farklı terör örgütlerinin hükümete karşı birlikte, bir koalisyon olarak hareket ettikleri iddiasının bu araçlar eliyle her fırsatta dile getirilmesi en sık başvurulan meşrulaştırma taktiği olarak göze çarpmaktadır. Bu zora dayalı baskının en çok sivil topluma yöneldiği ve sivil toplumu tahrip ettiği söylenebilir. Muhalif örgütlerin kapatılması, hak savunuculuğu yapan derneklerin faaliyetlerinin durdurulması veya tamamen engellenmesi, hak savunucularının tutuklanmaları ile sivil toplum alanı daralmıştır. Bu daralmanın boyutlarını kavrayabilmek için darbe girişimini izleyen süreçte nasıl bir durumla karşı karşıya kalındığını, sayılarla ve tablolarla göstermek yerinde olacaktır.